yüzüm, ne söylesen kaçar gibi geçecek bir yaz
çocukça bir oyunda nefes nefese can topluyoruz
bilen yok çünkü usulca can çekişiyoruz
çoktan dağılmış küflü bir masada
kime ya da ne uğruna çıkarıldığını unuttuğumuz kalp incesi kristal kadehleri
bomboş kadehleri
yarısı boş kadehleri
yarısı dolu kadehleri
öylece dolu kalan kadehleri okşuyoruz
biraz yorgun parmak uçlarımız
çokça şefkatli kalplerimiz
peki neden böyle temkinliyiz
masayı olduğu gibi
olmadıklarıyla
olduramadıklarımızla terk edip
bu çirkin şehri sokak sokak yürüyemez miyiz
başımıza gelmedik ne kalmış olabilir
karşımıza bilmediğimiz daha ne çıkabilir
vakitsiz kepenk indirmiş bir dükkân
hep bir yerlere yetişme telaşındaki sevimsiz insanlarla tıka basa dolu bir otobüs durağı
taşları yerinden oynayan bir kaldırım
ıslak, kaygan zeminde lastiği patlamış bir tır, son sürat
kestiği ceza kağıdını elimize tutuşturan bir trafik polisi en fazla
suratsızlığına "sahi suçumuz neydi" deriz
ısrarla dönen şu lanet kürenin hatırına az biraz şanslıysak halâ
bir kedi atlayıverir önümüze de inatla gülümseriz
böylece birlikte ilk hatıramız
çok kirli ve çok güzel bir sokak canlısını beslemek olur
"yol hali" dedikleri lanetten hiç mi hiç ürkmeyiz
çok kirli ve çok güzel bir sokak kedisini sevmeyi
çoktan dağılmış küflü bir masada
kime ya da ne uğruna çıkarıldığını unuttuğumuz
kalp incesi kristal kadehleri
bomboş kadehleri
yarısı boş kadehleri
yarısı dolu kadehleri
öylece dolu kalan kadehleri izlemeye tercih edebiliriz
zamanın mekânına
ya da
mekânın zamanına yakışmadığımıza şükredip
ansız yersiz bir şiire göç edebiliriz
Deli Kız