uzak kıyılara vuran tütsülü ritüeller,
ve kelebeklerin yıldızlara gömüldüğü
gökyüzü panayarı...
bu müphem serserilikten özge
ne var
seyrinde savruldukça yoğrulduğum?
çelişkiler arasından erinçle doğrulduğum,
kayboldukça bulduğum,
hep deli, hep bereketli mevsimlerin
hasadı oldum.
ve bir gün
hem deniz hem şarap,
kıyının ta kendisi,
bazen büyülü tütsülerin kokusu,
kelebekler kadar özünde hayatın,
yıldızlı evren gibi sonsuz
olamaz mıyım diye sordum.
o gün
talan edilmiş bir tarla kadar yorgundum.
ki
her şeyi bir kenara bıraktım,
toprağı kendi haline...
şimdi...
saçlarımda, kasıklarımda,
göğsümün tam ortasında,
büyüttüğüm ağaçlardan kalma
her bir iz, her bir koku
tek bir yara
tek bir rayiha.
silik,
isimsiz...
atomlar ve anılar ortalamasıyım.
biraz alice mavisi
biraz burgonya kırmızısıyım.
avuçlarındayım.
hepsi
ve
bende ekip benden toplayacakların
kadarım.
Deli Kız