21 Nisan 2019 Pazar

Hayat, Köprü, Ahmak ve Bilge

Aslında olmasını istediği ile arasında duran o ince köprüyü bir bilge edasıyla keşfetmiş çoğu ahmak, nihayetinde hayatı olduğu gibi kabul etmenin umutsuz ve hilekar farkındalığından kaynaklanan sarhoşlukla ve telaş içinde üzerine eğreti bir şehir kondurur. Hangi köşeden dönersen hangi sokağa çıkacağını söyleyen sıkıcı tabelalar ve koşarken çarptığında yerini hatırlatan yüksek parmaklıklar yardımıyla mütemadiyen yön veren, sınır çeken, kaybolmanın da, kaçmanın da yasak olduğu bir şehir... Balkonu çiçeksiz ve gündüzü ıssız, ışığı cılız ve gecesi sessiz bir ev inşa eder şehrine. Odalarına koyduğu her şeyi ve yatağına aldığı herkesi, şehrine, evine benzetir. Penceresine koyu bir perde, kapısına kalın bir sürgü çeker. Yapan ve yıkandır tam da bu yüzden. Bilge görünüp ahmak kalan... Köprülere şehirler ve evler kurulmaz. 

Hayatın hiçbir suçu yoktur. 

Olan ve olmayan her şeydir hayat... Olmasını istediğin ve olması gereken kadar, olmasını istemediğin ve olmaması gerekendir de. 

Çelişkiler arasında kalan köprüdür asıl mesele ki hayatın tam ortasındayken tam dışında kalabildiğimiz tek yerdir. Siyah ve beyaz, kötü ve iyi, keder ve mutluluk, haksız ve haklı, yenilgi ve galibiyet, gerçek ve düş gibi sayısız zıtlık arasındaki bağ... Orada hissetmek, orada dolaşmaktır gerçek bilgelik. Tanımsız, tarifsiz, sebepsiz, sonuçsuz salınmaktır o ince çizgide. Yön bulamamak, düşmek, bilinmeyeni seçmeden sevmek, beklentiye girmeden bekleyebilmektir. Köprülere, banklar yakışır en çok. Soluk almak, sarhoş olmak, şiir yazmak, ağlamak, üşümek ve sevişmek o banklarda... Bir ahmak gibi görünmek...

Hayat çok güçlü. 

Bu güç karşısında ne yaptığını bildiğini zannedenin, ne yapacağını bilmeden yaşayandan öğreneceği çok şey var. Lakin biri beceriksizliğinden, diğeri kabiliyetinden bir haber.
Deli Kız