4 Ocak 2018 Perşembe

Ne Kolay Vazgeçtin Her Şeyden


Dışarısı soğuk, içerisi sıcaktı.
Kedi kapının önünde, atkının üzerinde yatmaktaydı.
Defalarca sevişmiştik ve defalarca delirmiştik.
Şimdi ben gidiyordum, sen kalıyordun. 
Belki hiç gitmem sanıyordun.
Nesillerden nesillere aktarılmış bir beceriyle omuzlarımı geriye atıp
dirseklerimi büktüm ve ellerimi iki yandan sırtıma doğru kıvırdım.

Yardım etmek için bir hamle yapar gibi oldun. 
Durdurdum.
Sutyenimin kancalarını hızla birbirine geçirirken başımı arkaya attım 
ve o an aklımda ne varsa sana bir bir anlattım.

Dışarıda kar vardı ama ben hazirandım.
Kadın olmaktan ve erkek olmaktan ve sevişmekten ve delirmekten
ve birlikte doğup ayrı ayrı ölmekten; 
sende çoğalırken kendimde eksilmekten bıkmıştım; 
üstelik senin gibi çamurdan değil bizzat kendimden; 
kendimden ve kendiliğimden… 
Taammüden yaratılmıştım.

Bir sigara yaktın ve arkamdaki aynadan kendine baktın.

Çıplaktın. Çırılçıplaktın. Kedi kadar rahattın.

Ben aceleyle tersyüz edilerek çıkarılıp 
yere atılmış elbisemi üzerime geçirirken 
senin gözlerin hâlâ aynadaydı 
ve zaman aleyhe deli gibi akmaktaydı.

Ben çoraplarımı giyiyordum 
sen sigarandan nefes üzerine nefes çekiyordun.
 “Mevsimlerden hangisini seversin?” diye sordun.
Sanki yeni tanışmıştık ve sadece aynadan kaçamak bakışmıştık.
“Seni sevmiyorum artık,” dedim.

Paltomu giydim, düğmelerini yavaş yavaş ilikledim. 
O an boş bulunsan, “Gitme,” diye mırıldansan 
yine aynı yavaşlıkta çözecektim.
“Atkını unutma,” dedin; “Beni unut,” der gibiydin.

Sigaranı yere attın ve kalkıp pencereyi açtın. 
Kar içeri yağmaya başladı.
Eğildim, yerde hâlâ yanmakta olan sigarayı aldım, 
bir nefes çektim.
Sonra kedinin yanına gittim, dumanı yüzüne üfledim.

Kedi… 
Kar kadar beyazdı ve defalarca ölüp dirilmiş gibi rahattı.
Gözlerini sana dikti, sanki bana benzemek ister gibiydi.
Atkının üzerinden kalktı, bir süre odada dolandı.
Benim kadar kararsız ve senin kadar çıplak ve umursamazdı.
Atkıyı aldım, üzerinde kedi sıcağı, başıma ve boynuma sardım.
Sen kedinin tüylerini okşadın ve bana her şeyi unutmuş gibi baktın.
Beklediğimiz mevsimi, kokumu, zamanı ve haziranı… 
Gitmemi umursamadın.
Unutmuştun; kaybolmuştun; 
kedininkine benzer bir yola koyulmuştun.
Yanına geldim, sigaranın ateşini pencere kenarında biriken karda söndürdüm.
Dışım kıştı, içim hazirandı, kedi o an fişek gibi aramızdan kaydı, aşağıya atladı.

“Öldü mü sence?” dedim.
“Senin kadar değil,” dedin.
Aşağıya bakmadım, gözlerimi kapattım. 
Belki öpersin diye. Öpmedin. O an beni hiç sevmedin.
Gözlerimi açtım. Kedinin arkasından atladım.
Kar oldum pencerene yağdım.
O pencere kenarında mevsimler boyu buz gibi dondum kaldım.
İçimin ateşinde defalarca yanarak ölen ve alevinden dirilen….
Açtıkça, karla, rüzgârla, güneşle içeri giren…
Kediden ve kediden ve kediden…
Ne kolay vazgeçtin her şeyden.
Mine Söğüt