Tanrıyı görmelisin... Tanrım, saçlarım uzuyor! Zamanın ellerini bırakmıyorum. Nereye isterse, ne kadar ve nasıl isterse yol alıyoruz birlikte. Gittiğim yerlere bulut taşıyorum lakin en çok sen yağıyorsun saçlarıma; "Bu ne iş?" diyorum Tanrıya. Tanrı ile bunun kavgasını yapıyoruz uzun uzun. "Yönsüz saçlar o kadar da kötü değildir!" diyor. Dağıldım... Saçlarımı taramalısın dizlerinde.
Anlamalısın... Ne kadar anım varsa camdan bir kavanozun içine koydum. Düşürüyorum sıkça, dağılıyorlar... Öpene kadar omzundan, köprücük kemiğindeki çukuru öpene kadar... Döküp saçıyorum hepsini yavaş yavaş... Yok olmalıyım. Ben buyum; böylece yok olmalı ve yeniden doğmalıyım kokunda... Önce saçlarımdan başlamalı Tanrı. Hepimiz sana, sendeki bana benzemeliyiz. Alabildiğine benden olan her şey...
Bulutları görmelisin... Bulutlar yağmur getirmeli. Yavaşça sızmalı ruhundan içeri yağmur damlaları. Birikince, oradan oraya sürüklemeli yerli yerinde olan ne varsa yerle bir edene dek. Gök kuşağın olmalıyım senin. Yedi renk yedi iklim yedi odalı çatın... Telaşlı, oyuncu, hüzünlü, güçlü, tutkulu, çok aşık ve merhametli kapılar açmalıyım sana. Ellerimle atmalıyım pencerelerinden dışarı tüm yerinden olmuş eskilerini, eksiklerini... Sakar ve yorgunum bilmelisin. Seni sevdiğimi tırnaklarımda görmelisin... Kısalmış tırnaklarımda... Kısa tırnaklarımla seni toparlamalıyım.
Fütursuz bir Tanrının elinde, yoldan çıkmış zamanlar boyu, her daim bulutlu bir gökyüzüne bakarak, karmakarışık saçlarla, içi boş bir kavanoza sığınıp ve gösterişsiz tırnaklarımı daha da kemire kemire geçiyorum şarkılardan.
Dinlemelisin...
Deli Kız