25 Aralık 2013 Çarşamba

Uçan Halı

     Bu kısır döngünün kuklası haline geldiği evvel zamanları düşündü. Bulutlarda geçen peri masalları ve o masalların en güzel yerinde kanat kıran sözde kahramanları, bulutlara varmadan elini bırakan korkak savaşçıları hatırladı.  İç geçirdi. Düşüşünü bekleyen, buzdan kolları iki yana açık, koyu zeminleri anımsadı. Ürperdi. Bir şekilde yine mavinin ortasına inmeliydi ya; soğuk betonlara çakılacakken sımsıkı kapatıp gözlerini ayaklarının altında hayal ettiği serinliği ve derinliği getirdi aklına. Teşekkür etti. Ve işgüzar hafızasının kollarından çekip aldı varlığını dokuyan ilmekler bütünü kalbini. Renklerini, desenini kalbinin belirlediği bir uçan halı için oturdu tezgahın başına. Taze başlangıçlardan beyaza, hercai aşkın kırmızısına, öpüşmelerden-sarılmalardan pembeye, vedaların kahvesine, özlemden kurşuniye, bekleyişlerin grisine, aldatışların-aldanışların siyahına, ayrılığın moruna doladı parmaklarını önce. Sonra dalları kırılmamış dev bir salkım söğütün yeşiline ve yeniden doğmaya batan güneşin sarısına gömdü onları. Ve her bir uca gülüş, içtenlik, iyimserlik, paylaşım, güven ve alabildiğine umuttan sımsıkı düğümler attı.

     Boşta kalan eline aldı halıyı. Düşbozan değil, kendisi gibi bir düşbazdı yanıbaşındaki, ne kahraman ne de savaşçı. Yıldızlar kararır da düşler sönerse diye... Belli ki ıslak zeminlere itmeyecekler birbirlerini lakin yolu kaybedebilir ya da yorulabilirler diye... Dengede tutacak uçan halı... Benzetmelerden, kalıplardan, arayışlardan, kıyaslamalardan değil... Geçmişle gelecek arasında duran tüm olmuş ve olasıdan örülmüş rengarenk ve sağlam bir uçan halı... 

     Buklelerine dokunan avuç içlerine tutundu bir eliyle ve yavaşça en sevdiği renge doğru yeniden yola çıktı.
Deli Kız