İpek
böceğinin kozasını örmesi, tek amacıdır yaşamının. İşte öyle benim de hayatımın
amacıydı seni bulmak, seni sevmek…
Sen, en sık, en girilmemiş ormanların en
derininde, güneşin ışıltısında, rüzgârın fısıltısında, büyüleyen bir seremoniyle
dans eden yapraklarla bezenmiş dut ağacı misali saklıyken, kader
miydi bu, yoksa rüzgârın bir oyunu mu bilmeden sessizce bıraktı beni kollarının
arasına? Gözümü açar açmaz sevgi olup doyurdu habersizce benliğimi
yaprakların. Her yaprağında ayrı bir tat ayrı bir güzellik bulurken ben, sen yine
habersizce korudun beni yarasanın, baykuşun pençesinden…
Sinsice içime yerleşti
varlığının huzur verici serinliği. Artık ben olmuştum sen, ben diye bir şey
yoktu. Paramparça olan hayallerim bir düş edasına bıraktı yerini.
Bazen düşer
gibi oldum dallarından; inan o an vücudumun her parçası adını bile duymadığı bu
yalnızlığın tadına baktı sensiz geçen zamanda. Ama yılmadım! Sana ulaşabilme
sevdasıydı beni ayakta tutan. Bir asker edasıyla asıldım yosun tutmuş sert
kabuklarına. Sana ulaşmak için tırmandım! Tırmandım! Engellerle dolu dallarına
koşarcasına... Her seferinde daha güçlü sarıldım; iki bacağımla, her kıvrımına,
sıkıca tutundum sevginle uzayan yapraklarına…
Ne zaman başladı tam olarak adını
koyamıyorum zamanın. Belki de karların düştüğü o ilk gün vuruldum o durakta sana…
Şimdi adını koyamadığım bir şey daha varsa o da sende yaşadıklarım ve yaşayacaklarım
olacak; umarım sonsuza, en azından ben ölene kadar bu yolda.
(Bunu ben yazmadım. Bunu bana o yazdı. Her daim kalpte taşınacak... Şuna eminim ki kozasından ayrılan kelebeği avuçlarında saklayacak o da sonsuza dek...)
.jpg)