29 Aralık 2012 Cumartesi

İpek Böceği

     İpek böceğinin kozasını örmesi, tek amacıdır yaşamının. İşte öyle benim de hayatımın amacıydı seni bulmak, seni sevmek… 

    Sen, en sık, en girilmemiş ormanların en derininde, güneşin ışıltısında, rüzgârın fısıltısında, büyüleyen bir seremoniyle dans eden yapraklarla bezenmiş dut ağacı misali saklıyken, kader miydi bu, yoksa rüzgârın bir oyunu mu bilmeden sessizce bıraktı beni kollarının arasına? Gözümü açar açmaz sevgi olup doyurdu habersizce benliğimi yaprakların. Her yaprağında ayrı bir tat ayrı bir güzellik bulurken ben, sen yine habersizce korudun beni yarasanın, baykuşun pençesinden…   

     Sinsice içime yerleşti varlığının huzur verici serinliği. Artık ben olmuştum sen, ben diye bir şey yoktu. Paramparça olan hayallerim bir düş edasına bıraktı yerini. 

     Bazen düşer gibi oldum dallarından; inan o an vücudumun her parçası adını bile duymadığı bu yalnızlığın tadına baktı sensiz geçen zamanda. Ama yılmadım! Sana ulaşabilme sevdasıydı beni ayakta tutan. Bir asker edasıyla asıldım yosun tutmuş sert kabuklarına. Sana ulaşmak için tırmandım! Tırmandım! Engellerle dolu dallarına koşarcasına... Her seferinde daha güçlü sarıldım; iki bacağımla, her kıvrımına, sıkıca tutundum sevginle uzayan yapraklarına… 

      Ne zaman başladı tam olarak adını koyamıyorum zamanın. Belki de karların düştüğü o ilk gün vuruldum o durakta sana… Şimdi adını koyamadığım bir şey daha varsa o da sende yaşadıklarım ve yaşayacaklarım olacak; umarım sonsuza, en azından ben ölene kadar bu yolda.

(Bunu ben yazmadım. Bunu bana o yazdı. Her daim kalpte taşınacak... Şuna eminim ki kozasından ayrılan kelebeği avuçlarında saklayacak o da sonsuza dek...)