11 Ekim 2012 Perşembe

Sizin Aşkınız Ne Renk?

     Her daim pembe olmuyor... Arada bir kararıyor gökyüzü. Her akşam, hepi topu birkaç metre karelik kanepede romantik komediler izlenmiyor koyun koyuna... Film kopuyor zaman zaman; amatör sınıfından gerilim, korku başlıyor. Sürekli lezzetli yemekler pişmiyor mutfakta... Kimi zaman yanıyor tencerenin dibi kafaya takılan soru işaretleri yüzünden. Banyoda yer kavgası yapılırken kahkahalar atılmıyor her daim... Kapılar çarpılıyor arada bir, kilitleniyor süresiz. Aşkın pembesi koyulaşıp kırmızıya çalmıyor her gece... Yatak yorgan ısıtmıyor her zaman... Yastığa düşen damlaların üşüttüğü oluyor ara ara. Aşka ne mi oluyor? Aşk, onu iki renkten ibaret bilenlere dersini veriyor bir güzel. Kendini prenses sananlara önce kadın olduklarını hatırlatıyor... Prens olduğunu düşünenlere sadece erkek... Bir ucundan kadınlık, diğer ucundan erkeklik asıldıkça insan olduklarını unutturuyor sonra. Çekiştirilirken bir o yana bir bu yana, yok olup gidiyor zamanında tüm kirli çamaşırları ağırlığınca taşıyan o gergin halatın her bir parçası yavaş yavaş... Hayat da üzerine düşeni yapıp kor bir kaya fırlatınca tepeden, kül duman götürüyor ortalığı. İnsan olduğunu unutan kadın-erkek arasın ki bulsunlar iki ucundan tutunup birbirlerine çıkaracak o sağlam ipi. Emekleye emekleye, koyu bir sis bulutu içinden aydınlığa çıkmaya uğraşırken nihayetinde biri sağa gidiyor biri sola... Daracık başka döşeklerde uzanmaya, başka mutfaklarda doymaya, yer kavgasına başka banyolarda, başka yataklarda uyumaya gidiyorlar belki de... Kayıtsız razı oluşlarla, sıradan izler bırakmaya başlıyor tutkuyla varılan ve kaçarak terk edilen her liman... Aldırmıyor deli gönül... Giden gitsin, şarkılar söylüyor içinden, boş veriyor... 

     Aşkı her rengiyle yaşayabilenlere ne mutlu... Ya da savrula savrula öğrenebilenlere... O şarkıları deliler misali aynalara duvarlara değil de hak edenlere söyleyebilenlere ne mutlu...
Deli Kız