3 Eylül 2012 Pazartesi

Kalem Kağıda Yaşam İnsana Küser Zamanla

Oysa büyüdüğün ve asıl gerçeklerle tanıştığında tıkanıverirsin kalem kağıt elinde... "Bunları yazmalıyım..." dersin ama öyle birikmiş, öyle çetrefilli bir hal almıştır ki anlatmak istediklerin, nereden ve nasıl başlayacağına takılırsın uzunca bir süre! Diyelim ki başlayabildin bir yerden bir şekilde fakat doluvermiştir çöp kovası buruşturup attığın sayfalarla bu defa... Her şeyi tüm çıplaklığıyla dile dökmek istersin kısa ve öz, ama yaşına, yaşadıklarına az gelir en sade sözcüklerle kurulmuş en kısa cümleler! Bildiğin tüm söz sanatlarını kullanarak görkemli satırlar sıralamaya niyet edersin -ki bu yaşta ve bu noktada sana ve senin olanlara da bu yakışır- ancak süslü satırlarla sen birleşince, daha da ağırlaşır kalem kağıt. Çarpıcı bir giriş bölümüyle başlamak oldukça zor, mükemmel bir gelişme bölümüyle devam etmek bir hayli yorucu ve nefes kesen bir sonun altına ismini imzalamak neredeyse imkansızdır çünkü! Çaresiz ve biraz da umarsız “Neyse...” deyip iç çekmekle yetinirsin sözün kısası...

O çok şey yaşadığını ve bildiğini sandığın günlerden sana kalan fotoğraf, kurutulmuş çiçek ve bolca edebiyat dolu sayfalar, artık yazmaman gerektiğinin kanıtıdır belki de... Çünkü atmışına geldiğinde, otuzunda yaptığın gibi gülüp geçemezsin de tüm bunlara... Nereden başlasam, nasıl anlatsam demeye kalmadan akar göz yaşların... Her şey, senin olanlar ve bu defa bir de içinde kalanlar derin bir “Ah...” eşliğinde uzunca nefes almana fırsat vermeden gözlerinden süzülür sade-süslü metinler yerine! Sonra yorgun ellerinle görmekte zorlanan gözlerini silersin! En iyisi ölmek dersin bu defa...

Şimdi söyle bana, hiç bir şey bilmeden kalemini kağıdının üzerinde adeta dans ettirdiğin yaşlarında çok şey yazmak mı, bir şeyler bilip kalemle kağıtla boğuştuğun yaşında susup yutkunmak mı, çok şey bilip kalem tutmayan ellerin ve kağıdı görmeyen gözlerinle ölmek istemek midir yaşamak?
Deli Kız