Yaz, satır satır, sayfa sayfa, cilt cilt... Noktalama işaretleri olmadan, imlasız, devrik... Öyle doğal yaz ki içinden geçirdiğin gibi, kendinle konuşur gibi, anla seni gerçekten anlayanı ve bitmesin istediği sayfalarını ellerinden bırakmayanın ellerini bırakma sen de... Kurduğun cümleleri ayıklamaya çabalayıp dursun diğerleri ya da ayıklamadan fırlatıp atsınlar çöpe; sen seni anlayana, seni anlayanla devam et yazmaya...
O, sen virgülle ayırmasan da çokluklarını, bilsin, tane tane okusun... Sen koymasan da, o kısa bir es versin cümlelerinin sonuna nokta yerine kendi nefesiyle... Sor sorularını soru işaretsiz; o çoktan doğru yanıtı geçiriversin içinden sessizce... Haykırdığında eksik olan ünlem işaretin gibi dimdik olsun, anlasın ve irkilsin, coşsun, şaşırsın ya da çatsın kaşlarını senin de kızdığına... Karma karışık sıraladığında ardı ardına cümlelerini noktalı virgülsüz, görsün neydi sebebin, ne oldu sonucun ya da nerede çeliştin, çıkamadın işin içinden... Hangi cümle sana ait değil bilsin görmese de tırnak işaretini! Sözcükleri olmayacak yerlerinden bölüp bir alt satıra geçtiğinde kısa çizgi koymadan, hecelerini birleştirsin zihninde, bütünüyle okusun onları... Bazen az kalır ya bir dediğin, dahasına, detayına dalıp gidersin kendini de iki noktayı da unutup, yine de anlasın seni: açıklamazsan dert olduğunu içine... Kesme işaretine ihtiyaç duymasın özelini bilmek için... Bir de üç nokta var en çok kullanmaman gereken; en güzel sonu o getirsin diye sen tamamlayamasan da! Yazmak için oraya buraya bir şeyler koyup durman gerekmesin kısacası... Anlaşılabilmek... Daha iyi anlaşılabilmek adına... O bilsin, anlasın çünkü sen başladığında yazmaya, hiç bir işaret noktalamamalı hüznünü, neşeni, heyecanını, korkularını, şüphelerini, hayallerini, huzurunu, yalnızlığını, sevgini, nefretini... Sen tam SEN iken, noktalanmamalı, işaretlenmemelisin...
Büyük harfin küçük, küçük harfin büyük olsun bırak... Şekline takılmasın senden doğup senden akarak yazına dökülenlerin... Ekin kökün kuralına aldırma, o anlasın hangisi kalandır her daim, hangisi gidebilme ihtimali ya da şansı olandır senin nazarında... Fark etsin ayrı yazmayı unuttuğun bağlaçları; okusun geçsin, yeter ki seni ayrıştırmasın! Sen yeter ki bağla, bağlan; yeter ki "Ama..." de, "Çünkü..." de; senin yeter ki ve'lerin ile'lerin olsun da nasıl yazarsan yaz! Olmadık yerde düşürdüğün sesleri alsın yerine koysun; yanlış yerde türediklerinde çıkarıversin kelimelerinden usulca... Yazmak için kuralların gölgesinde kalmasın anlatmak istediklerin kısacası... Anlaşılabilmek... Daha iyi anlaşılabilmek adına... O bilsin, anlasın çünkü sen başladığında yazmaya, hiç bir şey her şey ya da çoğu şey gibi olmak zorunda değil... Sen tam SEN iken, sınırlandırılmamalısın...
Devrik cümlelerin olsun... O okuduğunda anlasın ki sen yüklemi başa aldığında ya da başa yakın ortada bir yerlere, daha bir afilli oluyor yazdıkların; gerçekleştir(ebil)diğin ya da gerçekleştir(e)mediğin eylemlerin görkemli ağırlığı ile ters yüz oluyor cümlelerin... "Seviyorum seni!" dediğinde daha bir sevdiğini, "Dinle beni!" dediğinde seni dinleyecek birine her zamankinden daha bir muhtaç olduğunu fark etsin... Yazmak için yüklemin tümleci, tümlecin özneyi takip etmek zorunda değil kısacası... Anlaşılabilmek... Daha iyi anlaşılabilmek adına... O bilsin, anlasın çünkü sen yazmaya başladığında kimi zaman paldır küldür devrilir cümlelerin ama daha bir anlamlı, daha bir değerli olurlar devirmediğin sessiz zamanların aksine... Sen tam SEN iken, sıralı ve kurallı olmak zorunda kalmamalısın...
Bilsin, anlasın ki senin için yazmak, sen gibi yazmak demek aslında. Sen gibi yazmak, bilsin ki seni sen yapan, özel kılandır, vazgeçilmez belki de... Kaotik ya da saçma gelir ya kimilerine; ilk okuyuşta elinden bırakanlar ya da defalarca okuyup boş boş baktıktan sonra bir kenara fırlatanlar olur kimi zaman hani... O düşürmesin elinden; yorulduğunda en uzak yer yanı başı olsun, başucu olsun senin yazdıklarını koyduğu... Sen yaz, o okusun... Sen anlat, o anlasın... Sen SEN ol, o da O olsun! SİZ olun, siz kalın... Satır satır, sayfa sayfa, cilt cilt... Anlatmanın ve anlamanın gereksiz ya da imkansız olduğunu varsayanlar köşe başından bakmaya devam etsinler hayata... SİZ içine dalın, içinde kaybolun gerekirse ve içinde ölün kaybolmuşken... Ama asla kıyısında değil!
